Geçen ay University of Management and Design (UMD)‘nın uzaktan eğitim sistemleri üzerindeki bir çalışmadan ötürü 4 günlüğüne Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’e gittim.
Epey zamandır da kafamdaki notları bloga dökmek istiyordum ki, daha fazla vakit kaybetmeden halledeyim dedim.
Malumunuz Kırgızistan son zamanlarda siyasi açıdan oldukça çalkantılı bir dönem yaşıyor. Olayların ve çatışmaların çoğunlukla Oş şehrinde olsa da, Bişkek’e giderken çekinmedim değil açıkcası.
Fakat tahmin ettiğimin aksine şehirde sessizlik ve sakinlik hakimdi. Bişkek tipik bir sovyetler ülkesinden farksızdı. Örnek olarak; büyük ve geniş caddeler, başta Lenin ve diğer Sovyetler Birliği döneminden liderlerin olduğu heykeller, park, bahçe ve oyun alanları gibi yerlerin fazlalığını sayabilirim.
Kırgızistan dışarıdan bakıldığında hiç önemsenmeyen, fazla dikkat çekmeyen ve küçümsenen bir ülke gibi dursa da içine girdiğinizde günlük hayatın çok da dışarıdan görüldüğü gibi olmadığını anlayabilirsiniz. 4 -5 günlük ziyaretim sırasında Bişkek’in hemen her noktasını gezdim diyebilirim. Onca siyasi olaylara rağmen gördüğüm polis sayısı 4’ü geçmedi. Kırgız şoförümüze bunun nedenini sorduğumuzda “çıkan olaylardan sonra askerler Rusya ve Gürcistan’a kaçtı. Polislerin çoğu ise ne yapacaklarını bilmedikleri için (ülkede henüz bir Milli Savunma Bakanlığı ya da Emniyet Müdürlüğü gibi bir teşkilat yok) evlerinde oturuyorlar” cevabını veriyor.
Ortada bir kollu kuvvet yokken, hükümet binaları taşlanıp, yakılırken bile sokaktaki insanlar günlük hayatlarına hiç bir şey yokmuşçasına devam edebiliyorlar. Sosyal – kültürel faaliyetlerin yanı sıra insanlar parklarda – bahçelerde elele, ko kola doşalıp, tenis oynayabiliyorlar. (Bizdeki futbol sevgisinin aksine Kırgızistan’daki en önemli spor dalı tenismiş. Şehirde bir çok halka açık tenis sahası bulmanız mümkün.)
Sokaklar demişken; Bişkek’in yolları oldukça berbat. Caddelerde sürüyle çukur bulunmakta. 15 dakikada gidilebilecek bir yere 30 dakikada gitmek zorunda kaldık bir çok kez.
Ülkedeki insanların etnik kimlikleri ise çok çeşitli. Gözlemlediğim kadarıyla Bişkek’te sokaktaki insanların ancak yarısı Kırgız milletinden. Geri kalanı Özbek ve Rus kökenlilerden oluşuyor. İnsanlar hem Kırgızca hem de Rusça biliyor. Sokakta çoğunlukla Rusça konuşuluyor. Kırgızistan’ın resmi para birimi Kırgızistan Somu. Somun değeri Türk lirasından düşük. 30 Som 1 Türk lirası ediyor. Zorda kalırsanız taksiciye bile Dolar, hatta Türk Lirası verebiliyorsunuz, kabul ediyorlar.
İnsanlar, dışarıdan gelen Ruslara “acaba iyi mi kötü mü” şeklinde karşı soru işaretiyle bakarken Türklere karşı bir sevgisi var. Konuştuğum çoğu kişinin kendisi ya da bir yakını Türkiye’ye en az bir defa gelmiş, temel Türkçe kelimeleri biliyor. İngilizce bilen ise çok çok az.
Hoş, Türk olduğumu ve bir üniversitede çalıştığımızı söylediğimde ilk sordukları soru “F. Gülen’in bir üniversitesi mi?” oluyor. Zira Orta Asya’da Fethullahçıların bir çok üniversite, yurt, alışveriş merkezi ve oteli bulunuyor.
Halkın ekonomik durumu ise ortanın ortasında diyebilirim. Mavi yakalı iş yapanlar aylık ortama 200 – 300 Dolar maaş alıyor ve bu tutarın bir aylık ihtiyaçlarını karşılamaya yettiğini söylüyorlar.
Ülkedeki en güzel uygulamalardan biri Sovyetler Birliği sırasında yapılmış ve bu güne kadar devam ediyor; ülkede halen herkesin birer evi bulunmakta ve kimse kira ödemiyor.
Petrolden gelirleri olmasına rağmen benzin tahmin ettiğim kadar ucuz değildi. 1 litre benzin ortalama 2 Türk Lirası tutarında.
Uzun lafın kısası Türkiye’den emekliliğini geçirmeleri için oldukça güzel bir yer diyebilirim Kırgızistan için. İyi bir emekli maaşıyla yardımcınız ve şoförünüzle birlikte yaşayabilirsiniz. Ülkedeki tek eksik ise denizin olmamasıydı.
Dönüşte üzüldüğüm tek nokta Bişkek’ten aldığımız kımızın son kullanma tarihini kaçırmış olmamız. Güzelim kımızı içemedik gitti :(
Bir kaç fotoğraf için Facebook’a yüklediğim albüme göz atabilirsiniz.