Skip to main content

Milyar yıllık Dünya tarihinin 15 bin yıllık olduğu söylenen insanlık tarihini yaşıyoruz. Yuval Noah Harari’nin çok satan Hayvanlardan Tanrılara – Sapiens’in (Sapiens: A Brief History of Humankind) şahsen merakla beklediğim yeni kitabı Homo Deus’a (A Brief History of Tomorrow) göre ise binlerce yıllık insanlık tarihinin bir çok noktada “en olumlu” dönemini yaşıyoruz. Harari’ye göre insanlık tarihi boyunca savaşın en az olduğu, hastalıkların azaldığı, hatta hastalıktan ölen insan sayısının intihar eden insan sayısından daha az olduğu bir dönemdeyiz. Kanser, AIDS gibi hastalıklarla mücadelemiz sürüyor olsa da “daha az” olma sebebi kuşkusuz teknoloji.
Hepinizin bildiği üzere; biyomedikal teknolojisi ve bilgi ve iletişim teknolojileri her geçen gün gelişmekte. Bu gelişim insanlık tarihini de değiştiriyor. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin gelişimi günlük hayatımızı da şekillendiriyor. Dijital bir devrim yaşadığımız günümüzde artık dijital ile iç içe yaşıyoruz. Bu durum günlük hayatımızı değiştirdiği gibi şirketleri, sektörleri, şirketletin rekabetini, müşterinin elini güçlendirmesini de sağlıyor. Markaların online itibarlarının önem kazanması şirketlerin dijital dünyada hızlı bir dönüşüme ayak uydurması ve son 1-2 senedir adını sıkça duyduğumuz “dijital dönüşüm” sürecini de başlatmak zorunda kalıyor.

Neredeyse 200 yıldır, Sanayi Devrimi‘nden bu yana insanların işlerini makinelere kaybetmekten korktuğunu ifade eden Sapiens ve Homo Deus kitaplarının yazarı Harari’ye göre; kitapta yakın gelecekte yapay zekanın insanların işlerini yapmaya başlamasıyla amaçsız ve işe yaramaz bir insan topluluğu oluşacağı belirtiliyor. Harari bu durumun beklenenden daha çabuk gerçekleşeceğini ve devlet yöneticilerinin bu alanda somut adımlar atması gerektiğini savunuyor.

Dijital Gelişim

Bazı şirketlerin para kazanması için öne sürdükleri trendler, günümüzde o kadar sık değişir hale geldi ki; hangi değişimin insanların gerçekten işlerini kolaylaştıracağı unutulur oldu.
Sırf trend oldu diye dijital dönüşüm projelerine başlayan fakat bu durumu yalnızca daha çok teknolojik ürün satın almak, kiralamak ya da daha çok bulut bilişime geçmek olarak sanan üst düzey yöneticilerin unuttuğu bir nokta var; insan faktörü.
Dijital dönüşüm projelerinde “insan faktörünü” unutmamak gerekir.
Trend olan tüm teknolojik gelişmelere körü körüne bağlanmak yerine şirketlerin ve markaların belirlediği stratejiye en uygun, çalışanlar ve müşteriler (kısacası tüm paydaşlar!) için ne ifade ettiği, bu paydaşlara nasıl fayda sağlayacağı ve projelerin nasıl uygulanması gerektiği detaylı bir şekilde incelenmeli ve karar verilmelidir.

Ülkemizde de başarılı işler gerçekleştiren global bir şirketin 6-7 aydır televizyonlarda ve gazetelerde müşterileriyle çektikleri başarı hikayelerinden oluşan reklamları yayınlanıyor…
Geçtiğimiz hafta bu global şirketle bir toplantı gerçekleştirdim. Yaptıkları PR çalışmaları öylesine büyüleyiciydi ki; toplantıdan sonra anlaşıp, bizi Mars’a götüreceklerini hayal eder olmuştuk. Toplantının beşinci dakikasında dönüşüm süreci adı altında GSM/Data hattı satıp, Co-Location (sunucunuzu veri merkezinde barındırma) ve Dedicated Server (kendilerine ait fiziksel bir sunucuyu size kiralayarak kendi veri merkezinde barındırması) gibi ülkemizde neredeyse 1995’den beri datacenter hizmeti adı altında verilen hizmetleri bize pazarladığına şahit oldum.

Sonuç

Entegratör firmaların zaten yıllarca pazarladığı ürünlerini yalnızca daha çok satabilmek için “dijital dönüşüm süreci” adıyla “CEO, CTO ve CIO’lara dijital dönüşüme dair 10 ipucu” gibi başlıklarla yayınladıkları basın bültenlerine, reklamlarına ve PR çalışmalarına kendilerini kaptırmadan önce şirketteki liderlerle (bu kişilerin illa ki üst düzey yönetici olması gerekmiyor) fikir alışverişinde bulunması, ortak akıl üzerinden o şirket ya da markaya özel bir dijital dönüşüm stratejisinin oluşturulması gerekiyor.

Bu dönüşümun tam olarak ne olduğunu ben söylemeyeceğim. Ne olduğuna dair bir çok yerde yazılı olan metinlere aldanmayın. Yalnızca ne olmadığını anlatanlara bakın.

Dijital gelişmelere ayak uyduramayan markaların sonunu hepimiz görüyoruz; birer birer batmaya mahküm haldeler. Gelişmelere ayak uyduran, hatta öncülük edenlerin ise önemli kazançlar elde ettiğini söyleyebiliriz. Sadece bunu nasıl yapacağınızı kendiniz bulmalısınız. Ne olduğunu, nasıl dönüşeceğinizi ancak kendi içinizde bulabilirsiniz.