Skip to main content

Bugünkü kitapların dolayısıyla matbaanın icadından önce eğitim görmek, bilgiye ulaşmak ve kitap okumak oldukça çetrefilli bir işti. Bir kitabı yazmanın haftalar, aylar sürdüğü dönemlerde kağıt ve mürekkep de fazla bulunmuyordu. Bu sebepledir ki bu dönemlere ait bilgin ve düşünürler genelde zengin ailelerden gelmektedir. Çünkü bu imkanlara herkes ulaşamamaktadır.
Matbaa Johann Gutenberg tarafından icat edildi ve Gutenberg tek tek metal harflerle yüksek baskı tekniğini geliştirdi.. Gutenberg’ in bu buluşundan sonra matbaacılık yaygın ve hızlı gelişen bir sektör olmuştur. VIII. yüzyıldada Japonya’ da ardından Hollanda’nın öncülüğünde Avrupa’da gelişimini sürdürdü. Bilindiği gibi matbaa 1726 yılında (Osmanlı’da Lale Devri olarak bildiğimiz yıllar) Türk topraklarına İbrahim Müteferrika ile geldi. Tüm teknolojik konularda olduğu gibi herhangi bir üretimde bulunmayan bu toprakların insanları teknolojinin gelişimini geç takip etmesinden dolayı da yaygınlaşması epey zaman aldı… Günümüzdeyse 2007 yılı verilerine göre 6000 civarında matbaa bulunmaktadır.

Konuyu biraz geniş aldığımın farkındayım lakin bugünü ve yarını anlamamız için öncelikle dünü bilmemiz gerektiğini düşünenlerdenim. E-kitap aslında yeni değil, 10 yıla yakın zamandır var olan bir kavram olmasına rağmen Amazon’un 2007 yılında Kindle e-kitap okuyucusu cihazıyla birlikte popüler ve herkes tarafından kullanılmasa bile bilinir bir hale geldi.

Bu bilinirlik arttıkça dünyada ve ülkemizde e-kitap teknolojisinin yükselmesini istemeyen yayınevleri ve matbaaları da gözardı edemeyiz. Zira bir kitabın basımı sırasında çoğu zaman kitabın gerçek sahibi ve emekçilerinden daha çok kar elde eden yine onlar oluyor.

Halbuki bir kitabın gerçek sahibi ve emekçileri başta kitabın yazarı ardından ise editörleri, redaktörleri,, kapak görseli çizenleridir.
E-kitap teknolojisiyle artık yazarlar ve yazar adayları, kendi çaplarında “tekelleşen”, bir zamanlar albüm çıkartmak isteyen şarkıcıların Unkapanı’ndaki plakçılara kendilerini beğendirmeye çalışma gibi hallere girmeden kısacası yayınevlerine muhtaç olmadan kitaplarını yayınlaması mümkün olacak. 
Yayınevlerinin bu durumdan rahatsız olmaları gerek eski kafalılıklarından gerekse sektördeki söz haklarının ve hakimiyetlerinin bitecek olmasından dolayıdır.

Başka bir nokta ise kitap okuyucusu yalnızca İstanbul’da olmaması… Çoğunlukla İstanbul’un Cağaloğlu semtinden lojistik dağıtımı yapılan kitaplar maalesef Türkiye’nin her iline ulaşmıyor. Bırakın Kars, Ardahan gibi uç örnekleri; Antalya, Muğla gibi turistlik bölgelerde bile bir kitapçı bulabilmek, bu kitapçıda aradığınız bir kitabı bulabilmek oldukça güç.

Bu durum; sizce de müzik piyasının kabadayısı rolüne giren MÜ-YAP’ın mp3 paylaşımını engellemesine benzemiyor mu? Bugün olağan ise; fahiş fiyatlarıyla okuyucuyu kitap okumaktan uzaklaştırmak, okumaya ısrarlı olanları ise korsan kitaba yönlendirmekten başka bir işe yaramıyor. Kitabın e haline geçişi; kasetlerden CD’lere, CD’lerden ise iTunes gibi dijital müziklere geçişi gibi kaçınılmaz bir sondur. Ve var ki bu zorunlulukla mücadele etmek yerine işbirliği yapmalıyız.

“E” hale geçişin diğer bir tarafı ise okuyucular. E-kitaba karşı çıkan okuyucuların ilk tepkisi basılı kitaba dokunmak, kağıdın kokusunu almak üzerine oluyor. Acaba bugün e-kitap için denildiği gibi “ben kaseti kalemle sarmadan müzik dinleyemem” (bu espiriyi 80 sonrası doğumlular bilmez) ya da matbanın icadı sırasında da “ama ben el yazmasının kokusunu seviyorum” diyenler var mıydı?

 


Sivil Toplum Örgütünüz için Dijital İletişim Danışmanlık Hizmeti için bize ulaşabilirsiniz.

    Ad Soyad *

    E-Posta *

    Telefon

    Teklif Almak İstediğiniz Web Sitesi ve /veya STÖ Adı